Mutlu Çocuk

Diğer Yazılar

DOĞAL ABA Nedir?
Aile Danışmanlığının Önemi
Depresyon Nedir?
Otizmli Çocuğa Sahip Ailelerin Yaşadıkları Kaygılar ve Aşamalar Nedir?
Çocuğunuzun Arkadaşlık İlişkilerindeki Rolü
Çocuklarda Yaratıcılığı Geliştiren Oyunlar
Rett Sendromu Belirtileri Nelerdir?
Empati Duygusu Nasıl Gelişir?
Down Sendromunda Eğitim Hakkı
İndigo Çocuk Nedir?
Atipik Otizm Nedir?
Çocuklarda Uyku Düzeni ve Uyku Bozuklarını Giderme Yolları
Sınav Kaygısı İle Başetmek Mümkün!
Stres İle Nasıl Başa Çıkarız?
Televizyon ve Bilgisayar Oyunlarının Çocuğun Gelişimine Etkileri
Çalışan Annelerimiz
Çalışmak, Çalışmak ve Verimli Ders Çalışmak
Tırnak Yeme Problemi
Çocuklarda Alt Islatma Problemi
Kardeş Kıskançlığı
Çocukları Okula Başlayan Ailelere Bazı Öneriler
Yaygın Gelişimsel Bozukluk
Çocuklarda Kitap Okuma Alışkanlığı
Okula Uyum Süreci ve Okul Fobisi
Ergenlikte Öfke
Öfkemizi Nasıl Kontrol Edebiliriz?
2 Yaş Özel Bir Yaş
Çocuğum Okuma Yazma Becerisini Kazanmaya Hazır Mı ve Okul Olgunluğunu Kazanmış Mı?
Çocuklarda İzinsiz Alma Davranışını Önlemek İçin Neler Yapmalıyız?
Ailenin Önemi
Çocuk ve Ergenlerde Sosyal Kaygı
Çocuğumuzu Duyabilmek, Dinleyebilmek...
7 - 11 Yaş Çocuğunun Özellikleri - Görülebilecek Davranış Problemleri
6 - 12 Yaş Döneminde İletişim
3 - 6 Yaş Çocuğu İle İletişim Kurma Becerisi
Boşanmaların Çocuk Üzerindeki Etkileri
Anne Baba Tutumlarının Çocuk Üzerindeki Etkileri
Evlilikte Mutluluğu Bulabilir miyiz?

Her çocuk gibi ben de ailemin MUTLUluk kaynağı olarak dünyaya geldim. Anneannem, dedem, teyzem, halam, daha birçok akraba kutladılar bizi. Anne ve babam bazen zorlansalar da neşeyle, heyecanla ilgilendiler benimle. Geleceğimle ilgili hayaller kurdular, gurur duymak istediler yeteneklerimle. İlk zamanlar her şey yolundaydı. Sadece gülücük atmam, anlamsız sesler çıkarmam, yürüme denemelerimde sık sık düşmem onları MUTLU etmeye yetiyordu. Yine de bazen aksaklıklar olmuyor değildi. Biraz geç konuşmaya başladığım için endişelenmişlerdi. Konuşmaya başladığımda ise ne kadar uğraşsam da bazı kelimeleri ya eksik, ya tersten ya da farklı söylüyordum. “portakal”a “porkatal”, “kocaman”a “cokaman” diyordum. Kelimelerin resimleri zihnimde canlanmıyordu. Cümle kurmakta zorlanıyor, uygun kelimeleri bulamıyor (“tencere” için yemek pişirdiğimiz şey diyordum), bazı sesleri çıkaramıyordum. Derdimi tam anlatamayınca da öfkeleniyor, hiç olmadı ağlıyordum. Böyle davranmam anne babamı daha çok üzerdi ama ne yapayım; kendime engel olamıyordum. Hep biraz fazla aceleci, hareketli, dikkatsiz, dağınık ve sakardım. Oyunları sürdürmekte zorlanır, oyundan oyuna geçer, oyuncaklarımdan çabuk sıkılırdım. Kitaplarla da hiç aram olmadı. Her gece yatmadan önce babam bana kitap okumak ister, bense oralı olmazdım. Her şeye rağmen bunlar o kadar da büyük sorunlar değildi anne ve babam için. “Nasılsa daha küçük”, “biraz yaramaz olacak galiba” deyip geçerlerdi. Ta ki anaokulu başlayana kadar. Ben o zaman bilmiyordum ama zorluklar benim daha yeni başlıyormuş meğer. Halbuki evde, sıcak yuvamda ne kadar da MUTLUydum. Önce arkadaşlarımla anlaşmakta güçlük çektim. Beni oyunlarına almayı pek istemiyorlardı. Oyunların kurallarına uymak çok zordu benim için, sanırım ondan. Sonra öğretmenimle de anlaşamamaya başladık. Sürekli bana kızıyordu. “Niye yerine oturmuyorsun?”, “Sen de arkadaşların gibi etkinliğini tamamlasana.”, “Kaç defa söyleyeceğim aynı şeyi?”, “Hiçbir söylediğimi anlamıyorsun. Beni dinlemiyorsun.” Daha neler neler. Bense elimden geleni yapıyordum. Öğretmenimi seviyor, onun da beni sevmesini istiyordum. Bunun için ne gerekiyorsa yapmaya hazırdım. Ama olmuyordu, beni kimse anlamıyor, zaten ben de derdimi pek anlatamıyordum. Evde de işler yolunda gitmiyordu. Artık kendi başıma giyinmem, yemek yemem, bir de ödevlerimi yapmam gerekiyordu. Çatal, makas kullanmak benim için güçtü. Sağımı solumu karıştırır, ayakkabılarımı bile ters giyerdim. Doğru giydiğimde ise bağcıklarını bağlayamazdım. Ödev yaparken annemin, okulda ise öğretmenimin sabrı taşmaya başlamıştı. “Yavrum taşırmadan boya şunu!”, “Boya diyorum karalıyorsun!”, “İnsan bir düz çizgi çizemez mi? Bir de tersten çiziyor bak!”, “Sayıları karıştırma bari!”, “Mavi mi yavrum bu? Yeşil olduğunu gömüyor musun?” Artık okuldan ve derslerden nefret ediyordum. Ne arkadaşım vardı ne de beni seven biri. Okul yüzünden annemle ve babamla aram da bozuluyordu üstelik. Aslında ne kadar da zeki bir çocuktum onlara göre. Uzayı çok merak ediyor, hayvanları çok seviyordum. Bilgisayar ya da tabletteki oyunları harika oynuyor, babamı bile geçiyordum. Bazen büyümüş de küçülmüş gibi acayip laflar bile ediyormuşum. Bunları duyunca çok MUTLU oluyordum. Neyse ki o arada anaokulu da bitti. Tam kurtuldum derken dertlerin en büyüğü birinci sınıfta başladı. Herkes benden garip şekilleri sese çevirmemi ve okumamı bekliyordu. Anaokulunda yaşadıklarımın daha da fazlasını yaşamaya başlamıştım. Bu artık böyle devam edemezdi. Okula gitmek istemiyordum. Babamın geleceğime ilişkin hayalleri kabusa dönmüştü. Annem bir ödül veriyor,bir ceza veriyor, yine de başaramıyordu. Bense iyice içime kapanmıştım. Tek isteğim MUTLU olmaktı.

 

Bir gün anne ve babamla “Özel Eğitim Merkezi” diye bir yere gittik. İlk başlarda tedirgindim ama oradaki öğretmenim çok güler yüzlü ve anlayışlıydı. Hatalarıma kızmıyor, yapamadığım şeyleri bana oyunlarla, eğlenceli bir şekilde anlatıyordu. Orada bize, bende DİSLEKSİ olduğunu söylediler. Farklı öğretim teknikleri ile okumayı çok daha kolay öğrenebilirmişim. Algı çalışmaları ile birçok şeyi daha az karıştırır hale gelebilirmişim. En önemlisi de benim MUTLU olmammış. İşte en doğru tespit buydu bana göre. Çünkü benim tek isteğim MUTLU olmaktı. 

Lütfen siz de kendi çocuklarınızla benimki gibi problemlerin birkaçını yaşıyorsanız bir özel eğitim kurumundan destek alın. 

ÇOCUKLAR MUTLU OLSUN.

 

Hazırlayan: Yener Turgut AĞAT

Özel Eğitim Öğretmeni

İzmir Buca Mutlu Çocuklar Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi

 

* Bu metin “disleksi” ile ilgili, ebeveynlerde farkındalık yaratmak için hazırlanmıştır.