Sınav Kaygısı İle Başetmek Mümkün!

Diğer Yazılar

DOĞAL ABA Nedir?
Aile Danışmanlığının Önemi
Depresyon Nedir?
Otizmli Çocuğa Sahip Ailelerin Yaşadıkları Kaygılar ve Aşamalar Nedir?
Çocuğunuzun Arkadaşlık İlişkilerindeki Rolü
Çocuklarda Yaratıcılığı Geliştiren Oyunlar
Rett Sendromu Belirtileri Nelerdir?
Empati Duygusu Nasıl Gelişir?
Down Sendromunda Eğitim Hakkı
İndigo Çocuk Nedir?
Atipik Otizm Nedir?
Çocuklarda Uyku Düzeni ve Uyku Bozuklarını Giderme Yolları
Stres İle Nasıl Başa Çıkarız?
Televizyon ve Bilgisayar Oyunlarının Çocuğun Gelişimine Etkileri
Çalışan Annelerimiz
Çalışmak, Çalışmak ve Verimli Ders Çalışmak
Tırnak Yeme Problemi
Çocuklarda Alt Islatma Problemi
Kardeş Kıskançlığı
Çocukları Okula Başlayan Ailelere Bazı Öneriler
Mutlu Çocuk
Yaygın Gelişimsel Bozukluk
Çocuklarda Kitap Okuma Alışkanlığı
Okula Uyum Süreci ve Okul Fobisi
Ergenlikte Öfke
Öfkemizi Nasıl Kontrol Edebiliriz?
2 Yaş Özel Bir Yaş
Çocuğum Okuma Yazma Becerisini Kazanmaya Hazır Mı ve Okul Olgunluğunu Kazanmış Mı?
Çocuklarda İzinsiz Alma Davranışını Önlemek İçin Neler Yapmalıyız?
Ailenin Önemi
Çocuk ve Ergenlerde Sosyal Kaygı
Çocuğumuzu Duyabilmek, Dinleyebilmek...
7 - 11 Yaş Çocuğunun Özellikleri - Görülebilecek Davranış Problemleri
6 - 12 Yaş Döneminde İletişim
3 - 6 Yaş Çocuğu İle İletişim Kurma Becerisi
Boşanmaların Çocuk Üzerindeki Etkileri
Anne Baba Tutumlarının Çocuk Üzerindeki Etkileri
Evlilikte Mutluluğu Bulabilir miyiz?

Sınav kaygısını anlamaya başlamadan önce kaygı ile korku arasında fark olup olmadığına bir bakalım. Korku,  gerçek bir tehlike anında yaşanır. Örneğin, azgın ve vahşi bir köpek bizi kovalarsa korku hissederiz ve korkmamız için “somut” bir nedenimiz vardır. Kaygı, ise “sandığımız” bir tehdit karşısında hissedilir. Baş etme yeteneğini aşan ya da zorlayan bir durum algılandığında ortaya çıkan bir tepkidir.

Kaygının öğrenme ve başarı üzerinde olumsuz bir etkisi olduğu için dikkat etmemiz gerekmektedir. Yüksek kaygının dikkat ve öğrenmeyi engelleyici etkisi vardır.

Peki “Hiç kaygı yaşamamak mı gerekir?” bu sorunun yanıtı “Hayır!”dır. Her konuda olduğu gibi sınavlarda da başarılı olmak için belirli bir düzeyde kaygıya gerek vardır. Öyleyse amaç, kaygıyı tümüyle ortadan kaldırmak değil, kaygıya yenik düşmemek ve yaşanan kaygıyı belli bir düzeyde tutarak onu kendi yararımız için kullanmaktır.

Normal düzeydeki bir kaygı kişiye, istek duyma, karar alma, alınan kararlar doğrultusunda enerji üretme ve bu enerjiyi kullanarak performansını yükseltme açısından yardımcı olur. Hiç kaygı yaşamadığımız durumlarda ise, yapılacak olan işi elden geldiğince iyi yapmak için içimizde bir istek oluşmadığından sonuç genellikle olumsuz olur. Ancak yaşanan kaygı çok yoğun ise, kişinin enerjisini verimli bir biçimde kullanması, dikkatini ve gücünü yapacağı işe yönlendirmesi engellenir. Kişi potansiyelini tümüyle kullanamaz ve istenen performansa erişemez.

Kaygının belirtilerine bir göz gezdirelim. Kaygı sırasında kişide; fizyolojik düzeyde, düşünce düzeyinde ve davranış düzeyinde farklılıklar oluşur. Kalp çarpıntısı, hızlı nefes alıp verme, terleme ya da üşüme, mide şikayetleri, karın ağrısı, baş dönmesi, göz kararması ve yorgunluk kişide fizyolojik düzeyde görülen değişimlerdir.

Sınav durumları hakkında olumsuz düşünceler, kontrolün kaybedileceği hissi, endişe, huzursuzluk, ümitsizlik, mutsuzluk, dikkatsizlik, tedirginlik ise kişide düşünce düzeyinde görülen değişimlerdir. Kişide davranış düzeyinde ise kaygı yaratan durumdan kaçma ya da savaşma tepkisi görülür. Kaçma davranışı rahatlamayı sağlar, rahatlama kaçma davranışını pekiştirir ve sınav kaygısı oluşur.

Tam da bu noktada öğrenciliğin ne olduğunu tartışmamız gerek.  “Öğrencilik nedir?” sorusuna verdiğimiz yanıt bizim kaygı ile baş etmemizde yardımcı olacaktır. Öğrenci bir bilgiyi, konuyu veya bilmediği bir şeyi öğrenen kişi demektir. Hayatı öğrenme sürecidir. Öğrenci, öğrenen bir kişidir, hata yapabilir, kötü sonuç alabilir. Hayatımızın her alanında öğrenci olabiliriz. Mühim olan bilgiyi elde etmek için istek duymak ve bilgiyi elde etmenin yollarını öğrenmektir. Bu bilgi, farklı bir yemek tarifini öğrenip uygulamak olabileceği gibi yeni bir müzik aleti çalmak ya da bir matematik probleminin çözümünü öğrenmek de olabilir.

Sınav kaygısı, Türkiye’de toplumun çok geniş bir bölümünü ilgilendirmektedir. Her yıl bir buçuk milyon dolayında öğrenci lise veya üniversiteye girmek için sınava girmektedir. Bu sınavlara hazırlığın da iki yıllık bir süreyi içine aldığı düşünülürse her yıl iki milyon aile (yaklaşık 12-15 milyon kişi) doğrudan ve dolaylı olarak sınavın ve sınav kaygısının doğurduğu sonuçlardan etkilenmektedir.

Lise veya üniversite giriş sınavlarına hazırlanan bir öğrencinin yaşadığı kaygının iki sebebi vardır. Birincisi gerçek ve akılcı bir temele dayanır. Sonuçları hayatın akışını etkileyecek büyük bir yarışta yer alacak olmaktan kaygı duymak, doğal ve yerinde bir durumdur. İkincisi ise birincisi gibi akılcı bir temele dayanmaz. “Anneme-babama ne diyeceğim?”, “Arkadaşlarımın yüzüne nasıl bakacağım?”, “Akrabalarımın önüne nasıl çıkacağım?”, “Tanıdıklarıma karşı mahcup olacağım…” gibi düşünceler sınava hazırlanan öğrencinin kaygısını yükseltir.

SINAVDAN KORKMAKLA, SINAV KORKUSU ARASINDA BÜYÜK BİR FARK VARDIR! Sınavdan korkan bir öğrenci yaklaşan sınava göre zamanını programlayarak çalışır ve zaman geçtikçe de korkusu azalır. Hiç şüphesiz öğrenci sınavdan hemen önce bir heyecan duyar, ancak bu heyecan onu başarıya götürecek, canlı ve diri tutacak ölçüde olan olumlu ve gerekli bir duygudur.

Sınav korkusu olan bir öğrencinin ise sınav yaklaştıkça korkusu ve telaşı artar. Bu korku öğrencinin çalışmasına ve öğrenmesine engel olur ve sınav gelip çattığında ise tutulur kalır.

Sınav kaygısı, sınav öncesinde öğrenilen bilginin, sınav sırasında etkili bir biçimde kullanılmasına engel olan ve başarının düşmesine yol açan yoğun duygulanımdır.

Sınav kaygısı, endişe ve yoğun duygulanım olarak iki boyutta ele alınır. Endişe, performansa yönelik zihinsel bir süreçtir. Sınav sonucuna ilişkin olumsuz düşünce, inanç ve beklentilerden oluşur. Yoğun duygulanım, kaygının yarattığı fizyolojik uyarım sonucu bedenden gelen ve bedenin olağan işleyiş dengesinin dışına çıktığı mesajını veren sinyallerdir.

“Üç soruyu peş peşe yapamayınca, yüzüme ateş basıyor, yanaklarım, kulaklarım alev alev yanıyor, terliyorum. Bu zor bir sınav, yapamayacağım, diyorum kendi kendime…”

“Daha önceki başarısız geçen sınavları düşünüp heyecanlanıyorum, ellerim titriyor ve ilk soruda takılınca diğer sorular da zor geliyor. Yapamayacağım, başarısız olacağım, diyorum ve gerçekten de başarısız oluyorum…”

“Bu sınavda yüksek bir puan almalıyım, yoksa ailem mahvolur. Onların yüzüne nasıl bakarım, öğretmenim benden çok şey bekliyor, kazanamazsam, bana kızar. Bu sefer de olmazsa rezil olurum!”

Bu örneklere baktığımızda görüyoruz ki, öğrenciler, sınavda başarısız olmak ve kaygı duymak için ne gerekiyorsa yapıyorlar!

Geçmiş kötü deneyimleri düşünmek ve sürekli zihinde bu başarısızlıkları canlandırmak ya da böyle kötü bir deneyim yoksa bile, “başaramazsam ne olur?” diye olumsuz sonuçları düşünmek otomatik olarak öğrencide olumsuz duyguları çağrıştıracak ve bunlar da refleks halinde olumsuz davranışlara neden olacaktır.

Bir diğer sorumuz da “Sınav Kaygısı Ne Zaman Görülür?” sorusudur. Sınav kaygısı,  Kötü çalışma alışkanlıkları olduğunda, verimli ve etkin çalışmak yerine, ezberci olunduğunda görülür. Yüksek beklenti düzeyine sahip olunduğunda, hedef belirlerken çıtayı çok yüksekte tuttuğumuzda görülür. Mükemmeliyetçi yaklaşım içinde olduğumuzda “En iyisi olmalıyım!” yaklaşımına sahip olduğumuzda görülür. Görev ve sorumlulukları ertelediğimizde, plansızlık ve programsız çalıştığımızda, başarısız olma ve değerlendirilme korkusu taşıdığımızda, hatasız olmaya çalıştığımızda ve sonuçlardan ders çıkaramadığımız durumlarda görülmektedir.

Sınav kaygısı kişinin kendini sınav sırasında zorlandığını hayal ettiğinde, zihninde, sınavda ne kadar sıkıntı çekeceğini ve ne derece başarısız olacağını canlandırdığında gözlenir. Çocuklar notlara göre değerlendirildiğinde (yüksek puan akıllı ve başarılı bir öğrenci, düşük puan ise başarısız tembel bir öğrenci olarak algılandığında) gözlenir. Puanlara göre değerlendirilen çocuklarda endişe giderek artar “Performans Anksiyetesi”, “Sınav Fobisi” dediğimiz tablolar oluşabilir. Böylelikle öğrenci giderek kısır bir döngüye girer, kaygı arttıkça verimliliği düşer ve sınav onun için bir kabus haline gelebilir.

Sınav kaygısını arttıran faktörlere birlikte bakalım. Kaygılı mizaç özelliği, mutlak başarı beklentisi, başkalarının mesajlarına ve bakış açılarına çok değer veren kişilik özelliği, hatalı davranışa karşı oluşan aşırı mahcubiyet hissi ve rezil olma korkusu sınav kaygısını arttırmaktadır. Kendine bakış açısının olumsuz olması, olayların olumsuz taraflarını görme ve süreçte sürekli olumsuzlukları fark etme özelliği de sınav kaygısını arttırmaktadır. Çalışmadan başarma isteği, başarısız olma korkusu,  çok başarılı arkadaş çevresi, çocuğa olan maddi manevi yatırımın fazlalığı, çocuktaki başarının bütün aile tarafından aşırı önemsenmesi de sınav kaygısını arttıran faktörler arasında yer almaktadır.

Sınav sonrası gelişebilecek sonuçlara karşı alternatifler oluşturulmaması, beklentilere cevap veremeyen kapasite, özgüven eksikliği, geçmiş başarısızlıklar, yanlış mesaj ve kıyaslamalar, zarar verici sınıf rekabet ortamı, mükemmeliyetçi kişilik özellikleri, mükemmeliyetçi anne babalar, çocukları sadece not olarak değerlendirmek sınav kaygısını arttıran diğer faktörler arasında yer alır. Öğrenciyi rahatlatan mesajların ve zamanların az olması, sınav ile ilgili çok fazla konuşmak, ailelerin maddi durumlarının ötesinde zorlanarak çocuklarını ek ders ve dershane alternatifleri oluşturması bunun çocuk üzerinde oluşturduğu psikolojik baskı sınav kaygısına yol açmaktadır. Bununla birlikte yanlış ders çalışma alışkanlıkları, yetersiz ve dengesiz beslenme, uyku düzensizlikleri, Dikkat Eksikliği, öğrenme güçlüğü, kaygı bozukluğu, depresyon gibi durumların öğrencide var olması sınav kaygısını oluşmasına zemin hazırlar.  

 

Sınav Kaygısı ile Nasıl Başa Çıkılır?

Sınav kaygısı ile başa çıkmak mümkündür. Bunun için de olumlu duygular geliştirmek çok önemlidir. Çocuklar bir tek “sınav” sözcüğü ile kendilerinde bunca kaygıyı yaratabiliyorlarsa, bunun tam tersini de yapabiliriz! Sınava herhangi bir yere gider gibi gidebilir, sınava gereğinden fazla “anlam yüklemeden”, sınav boyunca kendimizin olumlu görüntülerini düşünebiliriz.  

Zihin ve beden aynı sistemin parçalarıdır ve birbirlerini etkiler. Eğer kendimizi zihnimizde sınavı başarırken görebilirsek; kendi kendimize “bu sefer olacak, çok iyi çalıştım, her şeyi biliyorum ve iyi bir sonucu hak ediyorum.” diyebiliyorsak ve kendimizi rahat, emin ve huzurlu hissedebiliyorsak çok daha rahat bir sınav yaşayabiliriz.

Çoğu öğrencinin geçmişinde kendini rahat hissettiği, yaparken mutlu ve başarılı olduğu, kendini sakin bulduğu durumlar vardır. Ya da ufak bir kaygı duysa da, kendini yatıştırabildiği ya da sakinleştirebildiği anlar… Bu durumlar, basket maçında faul atışı öncesi olabilir, bir penaltı atışı, voleybolda maçın kaderini belirleyecek bir servis atışı ya da okul tiyatrosunda sahnelenen bir performans olabilir.

Bazen de kırık bir not alınan bir derste, hatalardan yola çıkarak, “Ne yaptım da bu sonucu elde ettim? İstediğim sonuca ulaşmak için neyi değiştirmeliyim? Neyi farklı yapmalıyım? Neyi farklı düşünmeliyim ve neye inanmalıyım?” diye düşünebilir öğrenci ve böylece bir şeyleri değiştirerek başarıyı yakalayabiliriz.

Geçmiş başarılarımızı örnek alarak, aynı düşünce ve davranış stratejisini modelleyerek, başka başarılara ulaşabiliriz.  “Ben yüzme öğrenirken, defalarca zorlanmama rağmen hiç pes etmedim, sabah erkenden kalkıp hoca ile derse gittim ve ders sonrası onun gösterdiği hareketleri defalarca tekrarlayarak iyice öğrendim, ta ki bu hareketler bir refleks haline dönüşünceye dek! Bu arada iyi yüzen insanlara baktım ve onlar ne yapıyorsa, nasıl yapıyorlarsa onlar gibi yapmaya çalıştım, yapabildiğimi görünce de kendime olan inancım arttı ve ben de onlar kadar iyi yüzebilirim! Çünkü çok çalıştım ve iyi bir performans gösterebilirim!” diyebiliyorsa, bu düşünce ve inanç sistemini model alarak sınav sürecine de uygulayabilir.

“Çalıştığım zaman yapabiliyorum. Uzun zamandır bu sınava hazırlandım ve çok tekrar yaptım, başaracağım!” diyor ve başardığımızda nelere ulaşacağımızı zihnimizde canlandırabiliyorsak, sınav gerçekten de şölene dönüşecektir!

Sınavda son derece rahat olan öğrencilere baktığımızda, onların bu durumla ilgili stratejilerini konuştuğumuzda, kendilerini yeterli hissettiklerini, başaracaklarına inandıklarını, başarıyı hayal ettiklerini, sınav sonrası alacakları iyi sonucun onlara yaşatacaklarını zihinlerinde canlandırdıklarını görüyoruz.

Bir öğrenci durumu şu sözlerle özetliyor:”Sınav boyunca neyi, nasıl yapamayacağımı değil de, daha çok sınav boyunca,  bildiğim ve çalıştığım soruları ne kadar rahat ve sakin çözebildiğimi düşünüyorum. Soruyu gördüğüm anda cevabı işaretlediğimi, adeta bir refleks olarak doğruyu bulduğumu zihnimde canlandırıyorum. Hatta sınav sonunda, dışarıda beni bekleyen aileme, sınavın iyi geçtiğini müjdelediğimi ve bunu hep beraber kutladığımızı düşünüyorum. Bu da beni çok sakinleştiriyor.” 

Sınava odaklı değil çalışmaya odaklı yaklaşımın benimsenmesi, planlı ve programlı çalışmak da sınav kaygısının kontrol altına alınmasına yardımcı olacaktır. Puan ve not odaklı vurgulamalardan kaçınmak yararlıdır. “Gamze üçlük bir öğrenci, Merve ise beşlik...”bu tür bir yaklaşım öğrencileri sadece ders başarıları ile var eder ve kaygı düzeyinin artmasına neden olur.

Öğrenme ve başarı sürecinde iniş çıkışlar olabilir, bunlar sizi yıldırmasın. Hem ders hem de dinlenme ve eğlenme zamanlarının yer aldığı planlar oluşturun. Verimli çalışmayı önleyecek faktörlerden uzak durun. Çok fazla Tv ve bilgisayar karşısında kalmayın. Sizi dersten alıkoyan faktörleri tespit edin ve geçici olarak onlardan uzaklaşın. Kendinize güvenin. Başarılarınızın farkında olun. Yeterince çalışın. Rekabete girmeyin. Sonucu düşünmeyin, sadece çalışın. “Kazanamazsam…olur” gibi felaket senaryolarını düşünmeyin. Kendi kapasitenizin farkında olun. Yeterince uyuyun, spor yapın ve düzenli beslenin. “Başka alternatif yok” düşüncesinden kaçının. Kolay ulaşılan ve uzun zaman harcanan kitle iletişim araçlarından uzak kalın. Deneme sınavı sonuçlarını düşünmeyin sadece çalışıp görevlerinizi yapın.

 

Sınav Stresini Azaltmak İçin Sınavdan Hemen Önce Yapılabilecekler

Sınava çalıştığınızı ve hazır olduğunuzu düşünün. O ana kadar aldığınız en iyi dereceleri aklınıza getirin. Bu sınavın sadece çalışma aşamanızın bir devamı olduğu ek bir özelliği olmadığını, bildiklerinizi ifade etmeniz için bir fırsat olduğunu düşünün.

Sınav sabahı iyi bir kahvaltı yapın. Öncesinde uykunuzu tam olarak alın. Kendinizi kaygılı hissediyorsanız bir sandalye veya koltuğa oturarak dakikada 4 kez diyafram dediğimiz karnınızdan nefes alıp yavaş yavaş nefesinizi verin. Kendi üzerinize düşeni yaptığınızı düşünün. Sınav sonucunun olumlu olacağını kapasitenizi tam olarak koyabileceğinizi düşünün. Hayatınızdaki güzellikleri düşünün. Sınavın sizin bildiğiniz daha önce defalarca yaşadığınız sıradan bir olay olduğunu düşünün, ilk defa yaptığınız bir tecrübe olmadığını düşünün.

 

Anne-Baba Olarak Çocuğuma Nasıl Yardımcı Olabilirim?

Anne babaya düşen görevler, ailenin bütçesinin sınırlarını zorlayarak çocuğuna en iyi eğitim imkanlarını sunmak ve ona çalışma şartlarını hazırlamakla sınırlı değildir.

Sizler anne-baba olarak sınava hazırlanan çocuklarınıza, sakin ve rahat durumlarda, ne yaptıkları, nasıl yaptıkları ve niçin yaptıklarını zihinlerinde canlandırmalarına yardımcı olabilirsiniz. Kendilerini sınav boyunca nasıl görmek istediklerini, neler duymak ve neler hissetmek istediklerini konuşarak bu duygu durumuna girmelerini sağlayabilirsiniz.

Kısacası, yaşayacakları güzel anıları ve duyguları hayal etmelerine ve bu hayallerine ulaşmaları için ne gibi bir programı uygulamaları gerektiği konusunda farkındalık yaratarak, bu programı bir antrenör sabrı ve desteği ile hayata geçirmelerini sağlayarak katkıda bulunabilirsiniz!

Anne ve babalar, kaygı duyan çocuğunuzla eşleşmeniz, onları empati ile dinlemeniz ve duyduğu kaygıyı kabul ederek anladığınızı göstermeniz önemlidir. “Canım heyecanlanacak ne var? Çalışmadın mı? Çalıştıysan yaparsın! Heyecanlanma!” çocuğunuzun en son duymak isteyecekleri sözlerdir. 

“Yeterince çalışmadığını düşünebilirsin, zamanını iyi ayarlayamayacağını ve yetiştiremeyeceğini, bir soruya takılıp kolay sorulara bakacak vaktinin kalmayacağını söyleyebilirsin, hatta birkaç zor soru görünce tüm sınavın çok zor olduğuna inanabilirsin…” derseniz, onun duygularını anladığınızı ve ne tür endişeler yaşadığını paylaşmış olursunuz. Çocuğunuz, “Hah, beni anlıyor ve neler hissettiğimi biliyor!” diye düşünmeye başlar ve sizinle daha derin konuşarak duygularını ifade ettiği gibi, sizden gelecek önerileri de dinlemeye hazır olur.

Konuşmalarınıza, mümkün olduğu kadar çok seçenek sunarak devam edebilirsiniz: “Belki de geçmiş geçmiş başarılarını kendine örnek alabilirsin. Tıpkı yüzmede yaptığın gibi, çok çalıştığını ve iyi bir sonucu hak ettiğini düşünebilirsin.   Denemelerde iyi sonuçlar alabiliyorsan, bunu sınavda da başarabilirsin. Hatta sınav boyunca kendine bunu tekrarlaman ve hatırlaman, sınavının çok daha rahat ve sakin geçmesini sağlayabilir.  Kendine güvendiğinde, istediğinde başarıyı elde edeceksin!” diyerek olumlu bir “niyet” ile konuşmanızı bitirebilirsiniz.

Zihin ve beden bir bütündür ve sınav öncesi üretilen olumlu düşünce ve inançlar sayesinde, çocuğunuz da sınavla ilgili olumlu tepkiler verecek ve çok daha sakin, rahat ve huzurlu olacak, böylece istediğiniz başarıya ulaşacaktır.

Anne babanın çok küçük yaştan başlayan yüksek başarı beklentisi, çocuğun hatalarını düzeltmek için onu eleştirmesi, çocuğun dayak, hırpalama gibi cezalarla eğitilmesi, yargı taşıyan olumsuz sıfatlarla nitelenmesi (haylaz, tembel, sorumsuz, dağınık, pısırık, yavaş gibi) çocuğun kendine olan güvenini zayıflatır. Bunun sonucu ortaya çıkan kaygı, başarıya olumlu katkısı olmayan kaygıdır ve bununla başa çıkmak çok zordur.

Çocuklarımızın çalışma isteğini artırmak ve onu çalışmaya teşvik etmek için kaygı yükseltici yaklaşımlardan kaçının. “Bu kadar çalışmayla kazanamazsın…” “Bu kafayla gidersen zor kazanırsın…” “Amcanın oğlu Robert Lisesi’ni kazandı, bakalım sen ne yapacaksın…” “Teyzenin kızı tıbbı kazandı, çalımından, havasından yanına varılmıyor, aman bizi mahcup etme…” türünden yaklaşımlar genci çalışmaya teşvik etmez; tam tersine, yükselen kaygı sebebiyle onu adeta “kıpırdayamaz” duruma getirir.

Sınavda başarılı olamazsa yaşayacaklarını bir ceza gibi göstermeyin. “Eğer kazanamazsan, falan okula gidersin” gibi sözler onların gideceği okulu yapacağı işi sevmesine imkan tanımaz.

Çocuğunuza “Hayatın Amacının Ne Olduğunu” sorun. Hayatın amacı kendine yeten bir insan olmak, yaşadığından memnun olmak ve bu memnuniyeti yakın çevredeki insanlarla da paylaşabilmektir. Sınavda başarılı olmak, diploma sahibi olmak bu temel amaca yönelik araçlardır. Hayatı tek bir seçeneğe “..okulun giriş sınavını kazanmaya” indirgemek konuyu bir “ölüm-kalım olayı” durumuna getirir. Bu da hem ailenin hem de çocuğun kaygısını yükseltir ve çocuğun başarısını tehdit eder. Anne baba olarak görevimizin çocuğa iyi bir eğitim vermek olduğu kadar, ona hayatı sevdirmek ve yaşama sevincini aşılamak olduğunu unutmayın.

Birbirimize bağlılığın amaç, sınavın araç olduğunu unutmayın. Ders çalışmak ve sınav kazanmak uğruna çocuğunuzla olan yakınlığınızı riske atmayın. Önündeki sınavlarda başarılı olsa da olmasa da önemli olan çocuğunuzla aranızdaki sıcaklığın tehdit edilmemesidir.

Çocuğunuzun başarısı için maddi manevi fedakarlık yaptığınız ve gayret gösterdiğiniz doğrudur. Bunun karşılığını beklemeniz de son derece doğaldır. Ancak çocuğunuzun elinden geleni yaptığına inanın. Eğer sonuç istediğiniz gibi olmazsa çocuğunuzun elinden gelenin bu kadar olduğunu da kabullenin. 

Büyümek ne kadar zorlu ve acılı bir süreçse, çağdaş anne ve baba olabilmek de aynı ölçüde zor bir süreçtir. Siz Sevgili Anne ve Babalar yürekli ve cesur olun. Bu sayede çocuklarınız kaygı ile daha güçlü bir biçimde baş edebilecektir.

 

Kaynaklar

Abalı, O. (2007). Sınav Kaygısı ve Çözüm Yolları.

Peker, N. (2011). Sınava Hazırlanan “Kaygılı” Çocuğunuza Yardımcı Olabilirsiniz. Ana-Baba Okulu, Ana-Baba Eğitimi ve Aile İçi İletişim Becerileri, Editör Haluk Yavuzer.

 

Uzman Psikolog & Aile Danışmanı Gözde EMİK AKSOY